Antik Likya yolunun en güzide yerlerinden biri olan Olympos, doğası, manzarası, denizi ve yürüyüş parkuruyla en keyif alacağınız ören yerlerinden bir tanesi. Antalya’nın güney sahillerinde Phaselis’ten sonra ikinci önemli liman kenti olan Olympos, adını Yunancada “ulu dağ” anlamına geldiği, yöre halkının ise Torosların batı uzantılarından olan 2375 metre yükseklikteki Olimpos Dağı’ndan (Tahtalı Dağı) geldiği dillendirilmektedir.
Olimpos tarihine ilişkin en erken tarihi yazılı kanıtlar Likya Birliği sikkelerinden sağlanıyor. İlk kuruluş yılları ise, Anadolu’nun Helenleşme dönemine rastlamakla birlikte, M.Ö.188 yılında Likya Kentleri kendi birlikleri adına Roma’ya elçi göndermeleri sonucu Roma tarafından tanınan ve resmi birlikleri olan bir kent halini almıştır. Roma tarafından resmi olarak tanınan Olympos, Likya Birlikleri içerisinde 3 oy hakkına sahip 6 şehirden biri olmuş ve birlikler de Likya’nın doğusunu temsil etmiş.
Önemli bir liman kenti olduğundan söz etmiştik, e e haliyle Korsan birliklerinin hedefi haline gelen Olympos M.Ö.1.yy’da Korsanlar olarak tanınan Zeniketes’in egemenliğine girmiş. M.Ö.77 yılında ise, kent tamamiyle Roma hakimiyetine girmiş ve M.S.5.-6. yüzyıllarda yapılan bir çok yapıyla da en refah düzeyini yaşamış. MS.6.yy ortalarında yaşanan depremler, savaşlar veba gibi felaketler kent coğrafyasının değişmesine ve ekonomik yönden çöküşe sebep olmuştur. Geç Hıristiyanlık dönemiyle birlikte önemini yitirmeye başlayan Olympos, M.S. 7. ve 8. yüzyıllardaki Arap istilalarından uğramış. Daha sonraki yüzyıllarda şehir sırasıyla Cenevizliler, Venedikliler ve Rodos Şövalyeleri tarafından yeniden inşa edilmiş ve haçlı seferleri sırasında ticaret limanı olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Olympos şehri,Osmanlı Donanmasının 15. yüzyılda Doğu Akdenizi hakimiyeti altına aldığı sıralarda ise terk edilen kent, 18.yy.dan sonra yörükler tarafından kışlak olarak kullanıldığı yerel halk tarafından dillendirilmektedir.
Olympos’a tarihine kısa bir göz attıktan sonra gelelim tarihi kalıntılarla ilgili açıklamalara. Kentin batısında yer alan nekropol (mezarlık) alanı güney ve kuzey nekropol olarak iki bölüme ayrılmıştır. Nekropol alanlarında toplam 354 adet mezar tespit edilmiştir. Batı kısmında yer alan mezarlar çoğunlukla 2 katlı, beşik tonozlu ve bitişik nizamda, kuzey nekropolde aralarında boşluklara bırakılarak yapılmış bir düzen mevcuttur. Bizans döneminde bu yapıların arasına konutlar ve kiliseler inşa edildiği bilinmekle beraber, mezar kalıntılarının çoğu M.S.1.-3.yy. arasına tarihlenmiştir. Nekrepol alanında görülmeye değer bir çok mezar lahidi vardır. Bunların başında MS.3.yy başlarına tarihlenen Marcus Aurelius Arkehepolis anıtsal mezarıdır.2.lahit ise, Zosimas’ın dayısı Kaptan Eudemos için yapılan lahittir. Lahit üzerinde yazan yelkensiz, direksiz ve küreksiz olan bir betimlemeyle birlikte Aphrodithe kabartması yer almaktadır. Lahit üzerinde yazan şiir ise duygu yüklüdür ve şöyle der, “Son limana demirledi gemi, çıkmamak üzere Çünkü ne rüzgardan ne de gün ışığından medet var artık ışık taşıyan şafağı terk ettikten sonra kaptan Eudemos Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış dalga gibi” yazmaktadır.
Nekropol alanını bitirip biraz yürüdüğünüzde, Mozaikli, dikdörtgen planlı odalardan oluşan yapı karşılar. Büyük çoğunluğu çökmüş olan 2. katlı yapı kısmen ayaktadır.Sivil bir yapı olarak kullanıldığı düşünülen yapının zemininde yer alan mozaik ve dekoratif işlemeler, koruma amaçlı toprak altında bırakılmıştır. Mozaik ve dekoratif işlemeler ise, MS.5-6.yy’a tarihlenmektedir.
Kentin içine yerleştiği vadiyi korumak için biri doğuda diğeri kuzeybatıda olmak üzere 2 kale vardır. Bu tepelere konuşlanan kalelerin etrafında, binaların ve bazilika tarzı yapıların oluşu kale olup olmadığı konusunda ciddi bir araştırma konusu olmaya devam etmektedir ki bu yapıları destekleyen bir başka yapı ise su sarnıcının varlığıdır.
Roma döneminin önemli yapılarından biri olan hamamlar ise, yıkanmak dışında, aynı zamanda kent sosyal ve kültürel yaşamın önemli bir unsuruydu. Olympos’ta da iki hamamdan biri olan Vespasianus hamamında, Frigidarium, Tepidarium ve Caldarium gibi bölümlerinin hala görülebilen bir formda olduğudur. Olympos’taki bir diğer hamam, küçük hamam olarak adlandırılmakta ve liman bazilikasının yanında yer almaktadır.
Kentle ilgili son bahsedecğim yapılar ise tiyatrosu ve kent limanıdır. Tiyatro yapısı Roma dönemi özelliklerini gösterir ve M.S.2.yy’a tarihlenmektedir. İki kademeli toplam 20 oturma sırası sahip olan tiyatro, yaklaşık 5 bin kişilik oturma kapasiteine sahiptir. Günümüze ulaşmış bölümlerinde kentte yaşanan yıkıcı depremlerin ve Bizans döneminde, blokların yapı malzemesi olarak kullanılmasından ötürü pek birşey görebilmek mümkün olmasa da, oturma sıralarının bir kaçının ayakta kalması ve tiyatro formunun gözle görülür bir biçimde ayırt edilmesi buraya gelmişken görülmesi gereken yapılardan biri olduğunu bizlere gösteriyor. Olympos’u ikiye bölen Akçay nehrinin denize ulaştığı yere kadar devam eden liman duvarı, yer yer nehrin içini dolduran alüvyon dolgunun içinde kaldığından görülmesi pek mümkün değil. Yerleşik olarak yaşamın devam ettiği yıllarda kentin gemileri denizden nehre girerek, buradaki liman depolarına yükleme-boşaltma işlemi yaptıktıkları savı kuvvetle muhtemel. Günümüze ulaşan yapıların ise, Orta Çağ’da kısmen değiştirilerek geldiği düşünülmektedir.
Evet arkadaşalar biraz uzun bir yazı oldu ama tarihi, doğası, denizi ve bir çok tarihi kalıntısıyla tatilinizi yapabileceğiniz eğer şanslıysanız su kaplumbağlarını görebileceğiniz Türkiye’deki belkide tek yer Olympos. Onun için bu kıymeti bilip ülkemizdeki tarihe ve çevreye hep beraber sahip çıkacağımız düşüncesiyle sizlerle bir sonraki yazıda bulaşana kadar kendinize iyi bakın ve en önemlisi tarihle kalın diyorum 😉